Sinema izleyicilerinin yapay zekayla tanışmaları, 1900’lü yıllara rastlar. 20. yüzyılın ilk yarısında oldukça popüler olan bilim kurgu film lerindeki robotlar, kendilerinden sonra gelecek örneklerin habercisiydiler. 1907 yapımı The Mechanical Statue and the lngenious Servant (Mekanik Heykel ve Akıllı Köle), 1909 yapımı The Rubber Man (Lastik Adam) ve 1910 yapımı Dr. Smith’s Automaton (Dr. Smith’in Otomatı) bu alanın ilk örnekleriydi. Bu filmlerin tümünün konusu, temelde neredeyse aynıydı: kendilerini yaratanlara hizmet etmeleri amacıyla tasarlanmış mekanik adamlar kontrolden çıkarak aniden çılgınca davranmaya başlıyor ve çevrelerindeki insanlar için bir tehdit unsuru haline geliyorlardı.
1950’lerde Hollywood’un teknolojiye bakışı, oldukça olumlu ve iyimserdi. Amerikalı izleyiciler atom savaşları ve radyasyonun etkileri nedeniyle teknolojik ilerlemelerden korkuyor olsalar da, komünist istila korkusu, tıp ve endüstrideki savaş sonrası gelişmeler, uzay çalışmalarındaki yarışın başlaması gibi faktörler nedeniyle ülkelerinin teknoloji ustalığını aıttırma yolundaki çabalarının destekçisiydiler. Çünkü teknolojideki ilerleme global anlamda artan güç, zenginlik, sağlık, güvenlik ve boş zaman anlamına geliyordu ve bu nedenle Hollywood’un da son teknoloji ürünü yapay zeka örneklerini konu etmesinde bir sakınca yoktu. Ne de olsa teknoloji öylesine güçlü ve kudretliydi ki, yarattığı her sorunun çözümunü yine kendisi bulabilirdi. Bunun en iyi örneği, 1957 yapımı The lnvisible Boy (Görünmez Çocuk) isimli filmdi. Dünyayı ele geçirmeye, tüm insan ırkını köle etmeye ve evrendeki tüm organik yaşamı sona erdirmeye karar vermiş bir süper bilgisayarın hikayesinin anlatıldığı bu filmde, “iyi kalpli” bilgisayar Robby, cani atasının planlarını engelleyerek insanlığı kurtarıyordu. Ancak bu dönemde teknolojiye “yürü ya kulum” diyen filmler arasında, yapay zeka konusunu bir tehdit unsuru olarak ele alan filmler de vardı 1954 yapımı Gog isimli filmde robotları Gog ve Magog’la birlikte bir uzay araştırması merkezinin kontrolünü ele geçiren süper bilgisayar NOVAC, bu tehdidin en iyi örneklerindendi. Bu dönemdeki filmler, yapay zeka konusundaki bilgilerin yanlış kişilerce ele geçirilmesi tehlikesine de değindi.
1960’lı yıllara gelindiğinde fiimlerdeki teknolojik sürece ilişkin olumlu yaklaşım yerini kötümser, çok daha karamsar bir havaya bırakır. Teknolojideki ilerlemelerin sonucunda, beyazperdedeki yapay zeka örneklerinin oluşturdukları tehditler daha kapsamlı ve zor kontrol altına alınır hale gelir Öyle ki bazı robotların saldığı tehditler, tüm insanlığı ve gezegeni tehlikeye atabilecek boyutlara ulaşır. Çünkü soğuk savaşın kızışmasıyla birlikte, global anlamda bir nükleer tehdidin teknolojik bir problem olduğu ve daha da kötüsü teknolojinin kendisinin, kendisine çözüm olamayacağı anlaşılır. 1969 yapımı Colos. sus adlı filmin merkezinde de bu fikir yatar:
ABD’nin tüm nükleer cephanesini kontrol etmek amacıyla tasarlanmış bir süperbilgisayar tüm dünyanın yönetimini ele geçirmeye karar verir ve insanlar onun emirlerine her karşı çıktığında nükleer savaş başlıklarını patlatmaya başlar. Bu dönemde filmlerde yapay zeknın yok edicilik tarafının yanı sıra, bundan çok daha büyük bir tehlike de konu edilir: Yapaylarıyla birlikte yaşayan doğal zeklar, insani özelliklerini kaybetmiş ve robotlardan daha “yapay’ hale gelmişlerdir. Bunun en çarpıcı örneğine 2001: A Space Odyssey (2001: Bir Uzay Macerası) isimli filmde rastlanır. Bu fiimdeki HAL-9000 isimli bilgisayarın davranışları, insanlardan oluşan duygusuz ve robot benzeri keşif ekibiyle karşılaştırıldığında çok daha insancıldır. HAL’ın sistem dışı bırakıldığı sırada korktuğunu ve acı çektiğini söylemesiyse, insan astronotlardan hiçbirinin ölümünde hissedilemeyen acıklı bir durumdur.
1970’lere gelindiğinde 1960’lardaki teknoloji korkusunun güçlenerek iyice zirveye ulaştığı görülür. Ancak bu dönemin filmlerindeki teknoloji tehdidi, devletler arasındaki soğuk savaşlar ve uzay savaşlarından çıkıp, yerini bilgisayarların günlük hayattaki tehlikelerine bırakır Bilgisayarlaşma kültüründen ve yapay zeka çalışmalarından duyulan histerik düzeydeki korku, beyaz perdeye de yansır. Neyse ki 1977 yılında Star Wars (Yıldız Savaşları) imdada yetişir ve 1950’li yılların filmlerindeki teknoloji taraftarlığını geri getirir.
1980’li yıllarda sinemanın gelişmiş teknolojiye yaklaşımı, oldukça şizofrendir. Teknolojik gelişmelere duyulan hazımsızlık ve kötümserlik, 1982 yapımı Bladerunner (Bıçak Sırtı) ve 1984 yapımı The Terminator (Yokedici) adlı filmlerde kendini gösterir. Bu filmlerde teknoloji ürünü yapay zeka örneklerinin birincil amacı, insanlığı yok etmektir. Diğer yandansa yine bu dönemdeki bazı filmlerde, robotlar birer komedi unsuru olarak kullanılır. Bunda, 1970’li yılların filmlerindeki tehdit ve korku dolu senaryoların artık gerçeğe dönmüş ve bilgisayarların günlük hayatın bir parçası haline gelmiş olmasının payı vardır. Bu sayede daha tanıdık ve daha az korkulur hale gelen bilgisayarlar, artık gizli devlet araştır maları ya da yeraltındaki laboratuvarlarda kulla nılan, insan ırkını yok etmeye yönelik üstüı araçlar olmaktan çıkmış ve sosyal hayatın basi ve vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.
1990’larda yapay zeknın beyaz perdedek yansımalarıııda İnternet’in yaygınlaşmasının v telekomünikasyon yöntemlerindeki ilerlemeleriı ciddi etkilerine rastlanır. Terminator 2 gibi film ler yapay zeka örneklerince ele geçirilmiş gele cek tehditlerini salmayı sürdürse de, filmler da ha çok bilgi yoğunluklu toplumu konu eder hah gelmiştir. Bu dönemde akıllı makinelerin insaı zekşsını yeniden yaratması konusu gündeme ge lir ve sanal gerçeklik kavramı keşfedilir. Lawn mower Man (Bahçıvan), The Net (Net), ve Ghos in the Shell (Kabuktaki Hayalet) gibi filmlerd< bilgi ağları ve bilgisayar ortamında oluşturulmu:
dünyalar, siyasi casuslar ve seri cinayetler işle yen katillerle doludur. İşin en tehlikeli yanıysa artık tek bir düğmeye basarak bir insanın tün kimliğini yok etmenin olanaklı oluşudur.
Sinemada yapay zeka konusunun kullanımı nın son örneği olan ve geçtiğimiz ay ülkemizdı de gösterilen, Steven Spielberg’in yönettiği Arti ficial Intelligence (Yapay Zeka) isimli filmdeyse izleyiciler ilk kez yalnızca sevmeye programlan mış bir robot çocukla karşılaşır. insanların, ro botların neden olduğu sorunlarla mücadele etti ği örneklerden farklı olarak, bu filmde sorun ya şayan kişi yapay zeka örneği David ismindeki ço cuk robottur. Ne insanlardan, ne de robotlardaı kabul göremeyen David’in yaşadıkları, yapay ze k üzerinde çalışan insanların yarattıkları şe konusunda çok dikkatli davranmaları gerektiğin bir kez daha gözler önüne serer. Filmde “orga olarak adlandırılan doğal zeklı organik insanla rın, “meka” denilen yapay zeka örneklerine kar şı takındıkları tavrınsa geçmişte yapılan ırk a rımcılığından aslında pek de farkı yoktur ve bi sahneler, yapay zeka tam anlamıyla gerçekleş tiğinde yaşanabilecek olası toplumsal sorunlar dikkat çeker.
Sinema Tarihinde Yapay Zeka
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder