24 Ocak 2013 Perşembe

İznik

iznik

iznik

İnsan lznik’i görünce, “Pekala bir vapur ya da otobüsle de ‘zamanda yolculuk’ yapılabilirmiş” diye düşünüyor. Selçuklu Devleti, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi dört büyük medeniyete ev sahipliği yapmış olan bu kent; kıyısında piknik yapabileceğiniz gölü, altında kitap okuyabileceğiniz zeytin ağaçları, her biri bir sanat eseri kıymetinde çinileri ve tarihin izlerini üzerinde taşıyan surları, kapıları, camileri ve kiliseleriyle dünyada eşine az rastlanır güzellikte bir antik şehir. Bursa’ya bağlı olan İznik’in tarihi, MÖ 316 yılına kadar uzanıyor. Çağlar boyunca pek çok farklı kültüre ev sahipliği yapan ve Çakırca Höyüğü, Berber Kaya, Asklepios Tapınağı, Dörttepeler Tümülüsü, Roma Tiyatrosu, Ayasofya Müzesi, Yeşil Camii gibi tarihi eserleri olduğu gibi muhafaza eden kent, bu özelliğiyle ‘açıkhava müzesi’ sıfatını fazlasıyla hak ediyor. Makedonya imparatoru Büyük Iskender’in generali Antigonus tarafından MÖ 316 yılında Antigonela adı verilen kent, İskender’in ölümünden sonra Antigonus ile General Lysi makhos arasındaki savaşı Antigonus’un kazanması üzerine, eşi Nikaia’nın adıyla anılmaya başlanmış. Bugün kullandığımız İznik ismi eski adı olan Nika’dan geliyor. Dönemde yaygın bir dönüştürme kuralına göre adın önüne Rumca ‘sur içinde’ anlamında olan ‘is’ eki getirilerek lsnika olan isim Türkçede Iznik olmuş.
Birinci Konsil’e ev sahipliği yaptı Roma ve Bizans dönemlerinde
önemli bir dini merkez olan kent, 20 Mayıs 325’te Hristiyanlar arasında çıkan anlaşmazlıkların çözüm önerilerinin konuşulduğu büyük bir toplantıya, Birinci Konsil’e, ev sahipliği yapmış. İmparator Constantinus’un da katıldığı toplantıda Hristiyanlıkla ilgili yortu günleri ve Nika Kanunları adı ile bilinen 20 maddelik metin kabul edilmiş. 787 yılında Iznik Ayasofya’sında bu kez, yıl. Konsül toplanmış. 1331 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından ele geçirilen Iznik, Osmanlı idaresinde sanat, ticaret ve kültür merkezi olmuş. Orhan Gazi Medresesi’nde dönemin ünlü isimleri talebelere ders vermiş, Davud-u Kayseri, Ebul Fadıl Musa, Eşrefoğlu Abdullah Rumi gibi ünlü tasavvuflar çeşitli eserler ortaya koymuş. Osmanlı döneminin ilk camisi, medresesi ve imareti de İznik’te inşa edilmiş. 15. ve 16. yüzyıllarda Iznik bir sanat merkezi olmuş, dünyaca ünlü çini ve seramikler burada üretilmiş.
Gönülden seramiğe.
İnce iŞçiliği, desenlerinin zarafeti ve ustalarının emeğiyle gönül çelen Iznik çinisi ilk olarak 15. yüzyılda ortaya çıkmış.
0 dönemde yapılan Bursa Yeşil Camii ve Türbesinde ve Bursa Muradiye Camii’nde ilk örneklerine rastlamak mümkün. 16. yüzyılda ise Osmanlı Devleti’nin de güçlenmesi ve yeni yapıların ortaya çıkmasıyla znik çinisi en ihtişamlı günlerini yaşamış. 17. yüzyılda Iznik çinisi kaybolmaya başlamış ve 18. yüzyıl başlarında neredeyse tamamen yok olmuş. 300 yıl aradan sonra 1985’te Faik Kırımlı Usta, Istanbul’dan Iznik’e gelerek Eşref Eroğlu ve eşi Seyhan Eroğlu ile birlikte bir atölye kurmuş ve Iznik çinileri tekrar üretilmeye başlanmış. Osmanlı Türk sanatının zirvelerinden biri olan Iznik çinisi bugün zrıik’teki çeşitli atölyelerde yaşatılıyor. Iznik Belediyesi Iznik çinisinin üretimi ve satışı konusunda çok hassas. Satış yetkisi olmayan yerlerde, hele mnarketlerde çini satılmasına izin verilmiyor. Iznik çinisi sadece Türkiye’de değil, dünyanın dört bir tarafında da büyük ilgi görüyor.
Iznik Çini Vakfı’nın ürettiği çiniler, Ingiltere’deki Oxford Üniversitesi İslam Kültür Merkezi’nden, Japonya’nın Tokai metrosuna kadar birçok yerde duvarları süslüyor. Çinicilik epey zahmetli bir zanaat. Çiniler üretim aşamasında iki kez 950 derecelik fırınlarda pişiriliyor. İkinci fırınlama öncesi sırlama işlemi yapılıyor. Ikinci pişirme işleminden sonra çiniler hazır hale geliyor ve ustaların gönüllerinden akan ilham seramiğe aktarılıyor. ‘Askania’nın kıyısında…
Eskiçağ’da ‘Askanla’ diye anılan znik Gölü’nün etrafı zeytinlikler, sebze meyve bahçeleri ve bağlarla çevrili. Göl ve çevresinin doğal mesire alanı olarak kullanılabilmesi için kıyıya kameriyeler yapılmış, halkın açık havada spor yapabilmesi amacıyla sahil bandına çeşitli spor aletleri yerleştirilmiş. Yılın her mevsimi ziyaretçilerin uğrak merkezi olan gölün kuzeyinde Samanlı Dağları, güneyinde Katırlı Dağları yer alıyor. Yemyeşil orman manzarasıyla, masmavi göl manzarasının uyumu muazzam, manzara göz okşuyor. Gölün suyu tuzsuz olduğu için tarlaların sulanması için elverişli. Gölde en çok sazan balığı yetiştiriliyor. Bu arada göl kıyısındaki restoranların çoğu aynı zamanda konaklama hizmeti de veriyor.
Surlar, kapılar ve anıtlar şehri
İznik bir açık hava müzesi dedik ya; adım başı karşımıza çıkan kapılar, köprüler, surlar da işte bunun en önemli kanıtı. İznik’in çevresini çokgen şeklinde kuşatan dört ana (istanbul Kapı, Yenişehir Kapı, Lefke Kapı, Göl Kapı) ve 12 tali kapısı bulunan surlar, 4 bin 970 metre uzunluğunda. jznik’in iki ana caddesinin kesiştiği noktadan bakıldığında da bu dört ana kapıyı görebiliyoruz. Yüksekliği 10-1-3 metre arasında değişen surlarda, yuvarlak ve kare şeklinde 114 burç varmış. Helenistik dönemde inşa edilmeye başlanan surlar, Roma ve Bizans dönemlerinde yapılan yeni ilavelerle günümüzdeki şeklini almış.
Obelisk Anıtı da görülmeye değer eserlerden. Kentin 5 km. kuzeyinde bağ ve bahçeler arasında yükselen bu mezar anıtı, Eski Roma Yolu üzerinde yer alıyor, ‘Dikilitaş’, ‘Nişantaşı’ ve ‘Beştaş’ adlarıyla da biliniyor. MS 1. yüzyılda C. Caslus Philiscus adlı varlıklı bir Bithynialı anısına yapıldığı üzerindeki Helence kitabeden anlaşılıyor. 12 metre yüksekliğindeki anıtın tepesinde bulunan altıncı taşın üzerinde vaktiyle bir kartal ya da zafer tanrıçası Nike’nin olduğu sanılıyor.
Bir kilise, bir cami…
İznik’in en önemli iki mimari yapısından birinin kilise, diğerinin ise cami olması, buranın nasıl zengin bir kültürel geçmişe sahip olduğunun kanıtı gibi adeta. Günümüzde müze olarak kullanılan ‘Iznik Ayasofyası’nın kesin yapım tarihi bilinmemekle birlikte 4.- 8. yüzyıllar arasında inşa edildiği bilinen bazilika planlı bir kilise. 7. Konsil de burada toplanmış. 350 piskopos ve çok sayıda keşişin katıldığı 7. Konsil bütün Hristiyanlarca kabul gören son Konsil ve bu inancın şekillenmesinde epey önemli rolü olmuş. Hristiyanlar için önemli bir yapı olan Ayasofya her yıl çok sayıda Hristiyan ziyaretçiyi ağırlıyor.
Hacı Musa tarafından inşa edilen Yeşil Camii’nin adı yeşil çinili ve tuğlalı minaresinden geliyor. Erken Osmanlı döneminin tek kubbeli camileri arasında en görkemlilerinden olan mermer caminin mihrabındaki zengin taş işçiliği görülmeye değer. Gövdesi mavi ve yeşil renkli çinilerle zikzaklı mozaik tekniğiyle bezenmiş olan Yeşil Camii, ‘İznik’in sembolü’ diye de biliniyor.


İznik

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder