İnsanları birbirine “yakın” kılan nedir? Ortak tarihleri mi? Ortak damak tatları mı? Dilleri mi? Kavala’da bütün bunları bulabiliyorsunuz. Belki kahvenin adında anlaşamayabilirsiniz. Onlar “Yunan kahvesi” der. Siz “Türk kahvesi” diye ısrar edersiniz. Ama sonunda aynı gevrek kahkahayla anlaşıp kahvenizi içersiniz. İşte o zaman daha iyi anlarsınız ki, insanları birbirine “yakın” kılan, birlikte gülebilmektir. Kavala’da insan kendini bu kadar “oralı”, hatta Türkiye’de bir sahil kentinde gibi hissediyor. Osmanlı döneminden kalan yapılar da, birçoğu Türkçe konuşan ve size “kendinizi evinizde hissettiren” Kavalalılar da o sımsıcak duyguyu artırıyor…
TÜRSAB’dan “dost eli” 28 Şubat-1 Mart tarihleri arasında Kavala’ya bir inceleme gezisi gerçekleştiren TÜRSAB heyetindeki turizmciler de Yunanlı meslektaşları tarafından böyle ağırlandılar.
Doğu Makedonya ve Trakya’nın merkezi haline gelen Kavala, geleceğini turizmde görüyor. Batı Avrupa ülkelerinin yanı sıra Türkiye’ye yönelik tanıtım çalışmalarını yoğunlaştırarak Türkiye’den daha fazla turist çekmek istiyor. Tarihin doğal güzelliklerle bütünleştiği, küçük limanı boyunca uzanan kafeleri, deniz ürünlerinin en güzel örneklerinin sunulduğu restoranları, eğlencenin, sirtakinin sabahlara kadar sürdüğü tavernaları ile Kavala gerçekten de bir turizm cenneti… Kavala’nın bu turistik ve kültürel değerlerini yakından tanımak fırsatını bulan Türk turizmciler, Yunanlı meslektaşları ile bul uştukları work-shop’ta gelecek sezonda gerçekleştirecekleri ortak projeleri tartıştılar. Makedonya ve Trakya Bölge Vali Yardımcısı’nın katıldığı toplantıda konuşan TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, turizmin ülkeler arası ilişkilerde oynadığı role değindi “Biz bugün buraya yıllardır elimizi uzattığımız Yunanistan’a yine elimizi uzatmaya geldik. Bu bir yardım eli değil, dost elidir, komşu elidir” dedi.
Konuşmasının sonundaki sözleriyle de, sadece turizmcilere değil iki ülkenin toplumlarına mesaj verdi:
“Tarihi değiştirmemiz mümkün değil, ama geleceğin mimarları olmak bizim elimizde” diyerek meslekdaşlarına olan güvenini gösterdi.
Fetihden Mübadeleye
Başaran Ulusoy’un tarih vurgusu boşuna değildi elbette. Çünkü sıkrntılarla geçse de, tarih iki ülkeyi pek çok ortak noktada bul uşturm uş.
Onlardan biri de, Kavala. Gerçekten de KavIa Türkler’e hiç de yabancı bir şehir değil… 1 387’de, 1. Murat zamanında Osmanlı topraklarına katılan kent yüzlerce yıl Türk hakimiyetinde kalmış, 1. Balkan Savaşı’nda Bulgarlar ve 2. Balkan Savaşı esnasında Yunanlılar tarafından ele geçirilmiş. Fetih’ten sonra Anadolu’dan getirilen Saruhan Türkleri Kavala’ya yerleştirilmiş ve 1923’deki Nüfus Mübadelesi’ne kadar da burada yaşamışlar. Aynı mübadele sonucunda Anadolu’da yaşayan pek çok Rum kökenli vatandaş da Yunanistan’a göç etmek zorunda kalmış. Bugün Kavala halkının önemli bir bölümünü işte o eski dostlar, Anadolu’dan göçen Rumlar oluşturuyor. Bu nedenle Kavala’ya giden Türkler dil konusunda pek de zorluk çekmiyorlar…
Osmanlı’nın izleri
Kavala en parlak dönemlerini Kanuni Sultan Süleyman ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa zamanında yaşamış. Kanuni Sultan Süleyman’ın Akdeniz’deki donanmasına üs olarak da hizmet veren sahil kenti, onun döneminde pek çok açıdan gelişmiş ve önemli yapılara sahip ol m uş.
Bunların en dikkat çekeni istanbul’dakileri anımsatan ve Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan su kemerleri. Bunun yanısıra Panagis tepesindeki Bizans Kalesi genişletilmiş, surlar onarılmış. Bugün “Muhteşem Yüzyıl” dizisiyle gündeme gelen Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa da kentin imarına katkılarda bulunmuş. Cami, mescid, mektep, medrese, zaviye, hamam ve çeşme gibi eserler inşa ettirmiş ve bunları vakıflara tahsis etmiş. 0 dönemden kalan Maktul brahim Paşa Camii 1926’da Agios Nikolaos adı altında kiliseye dönüştürülmüş.
Mehmet Ali Paşa’nın izleri
Kavala, Mısır’a hükümdar olan ve Osmanlı’yla yaptığı savaşlarla bilinen Mehmet Ali Paşa’nın memleketi aynı zamanda. Paşanın doğduğu ve şehirden ayrılana kadar yaşadığı ev, bugün hl dimdik ayakta ve müze olarak ziyaretçilere açık. Evin hemen yanında da paşanın at üstünde heybetli bir heykeli yer alıyor. Heykelin altındaki ‘Osmanlı’ya isyan eden Mısır Kralı Mehmed Ali’ ifadesi dikkati çekiyor. Sokağın adı da Mehmet Ali Sokağı… Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından yaptırılan külliye binası da tarihe direnen yapılardan. 181 7’de inşa edilen imaretin sıra sıra kurşun kubbeli mimarisi, jstanbul’daki Topkapı Sarayı’nı anımsatıyor.
Zamanında medrese, mektep ve aşevi olarak kullanılan bu imaret, bugün Yunanistan’ın en değerli oteli olarak işlev görüyor. Otele isim verilirken de aslına sadık kalınarak “İmaret” denilmiş.
Tütün Ticaret Merkezi
Kavala, hem tütünün seçkin bir türü olan “Basma” kalitesinin ekildiği bölgelere yakın olması hem de büyük ticaret gemilerinin yanaşabileceği tabii bir limana sahip olması nedeniyle,19. yüzyılda Balkan Yarımadası’nın tütün ticaret merkezi haline gelmiş. Tütün ticaretinin önem kazanması kentin sosyal yaşamını da etkilemiş, tütün imalatını yerinde kontrol etmek isteyen Avrupalı ticaret şirketleri buraya gelmiş, bir çok Batılı ülke konsolosluk açmış. Tütün üretimi ve ticareti, bir yandan Avrupa ile ticaret yapan kozmopolit bir burjuva sınıfı yaratırken, diğer yandan da güçlü bir işçi hareketinin doğmasına neden olmuş. Kavala Balkanlar’daki ilk sendikal ayaklanmaya, ilk greve ev sahipliği yapmış.1950’lerde Virginia tütününün tercih edilir olması ve çokuluslu şirketlerin devreye girmesiyle kent bu açıdan önemini kaybetmiş ama görkemli bir Tütün Müzesi geçmişin anılarını yaşatıyor.
“Geçmiş”… Aslında Kavala’da insanın aklına en çok takılan sözcük bu. Hemen her bina, hemen her ayrıntı sanki geçmişten bir iz…
Sanki eski bir dostun hatırası…
Kaynaklar diyor ki; Kavala MÖ 7. yüzyılda Taşoz’dan gelen göçmenler tarafından kurulmuş. o zamanlar adı Neapolis, yani Yeni Şehir’miş. Bugünkü adını ise italyanca “at” anlamına gelen “cavallo” sözcüğünden almış. Çünkü MÖ 2. yüzyıldan itibaren Kavala, Bizans’tan Roma’ya gidip gelen yolcuların atlarını değiştirdiği bir konaklama noktası ol m uş.
Kavala, artık o eski günlerin çok uzağında. İçine kapanmış, yolların uzağında bir kente dönüşmüş. Ama şimdi bir umudu var:
Türkiye’den gelecek ziyaretçileriyle kabuğundan çıkmak istiyor. Eski dostlarını bekliyor.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa
Kavala denince akla ilk gelen isim Kavalalı Mehmet Ali Paşa olur. 1769 Kavala doğumlu Osmanlı Paşası, Napolyon’un Mısır’ı işgaline karşı gönderilen orduda görev alır ve kısa zamanda komutanlığa yükselir. Vali Hüsrev Paşa’ya karşı düzenlenen ayaklanmadan yararlanarak 1805’te Mısır valisi olur. Ancak bununla yetinmez ve Il. Mahmut döneminde Mora’da patlak veren isyanı bastırdıktan sonra taleplerini artırır.
istediği Suriye Valiliği verilmeyince Osmanlı’ya karşı ayaklanır. Mehmed Ali Paşa’nın, Osmanlı yönetimiyle giriştiği nüfuz ve toprak mücadelesi imparatorluk sınırlarını aşarak Rusya ve Batı devletlerinin de karıştığı, tarihte ‘Mısır Meselesi’ olarak anılan bir siyasi soruna dönüşür.
Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın adı ‘isyanla’ birlikte anılsa da ‘sadakat’le son bulur. Paşa 1841’de stanbul’a gelip padişaha bağlılığını bildirir. Osmanlı’yla uzlaşmaya varır. Mehmed Ali Paşa’nın neslinden gelenler zaman içinde merkezle bağlarını zayıflatarak, valilikten hıdivliğe, oradan da bağımsız Mısır Krallığı’na yükselirler.
Batı’daki anlamıyla örgütlenmiş bir aristokrasinin bulunmadığı, soyl ul uğun devletçe önemsenmediği Osmanlı’da Kavalal ı Mehmet Ali Paşa Ailesi bu geleneği kırarak kendisine ‘hanedan’ statüsü kazandırır. Yılın bir bölümünü stanbul’da geçiren aile şehre Mısır Apartmanı, Atlı Köşk, Sait Halim Paşa Yalısı gibi muhteşem yapılar kazandı rır.
Hanedan üyelerinin görkemli yaşam biçimleri ve Avrupa’dan ithal ettikleri modalar Osmanlı Saray çevresini de etkiler.
Kavala
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder