Trafik sıkışıklığı, korna sesleri, egzoz dumanları arasında güne başlayıp, koşarak ofisinize gidiyor, kahvaltıları köşedeki pastaneden aldığınız poğaçalar ya da filtre kahve ile mi geçiştiriyorsunuz? Öğlen saatlerinde bir iki lokma ‘atıştırıp’ işlerinize mi gömülüyorsunuz? Ardından yine aynı trafik, aynı korna sesleri, egzoz dumanları… Yorgun argın ulaştığınız evinizde akşamları yemeğinizi de telefonla sipariş mi veriyorsunuz?
“Karın doyurmak değil, yemek yemek istiyoruz”, “Hayatı bir koşturmaca olarak değil, doya doya yaşamak istiyoruz”, diye düşünenler 1999 yılının Ekim ayında İtalya’nın Greve in Chianti Kenti’nde bir isyan hareketi başlattı.
‘Hızlı ye’, ‘çok tüket’, ‘hızlı yaşa’ sloganlarına karşı başlatılan bu hareketin ismi ise ‘Cittaslow’ oldu… İtalyanca şehir (citta) ve ingilizce yavaş (slow) kelimelerinin birleşmesinden oluşan ‘Cittaslow’ hareketi, kendisine hem sevimli hem de son derece anlamlı bir sembol seçti; Tarihi bir şato, yanında modern kent hayatını simgeleyen bir apartman ve bunların önünde keyifle yürüyen bir salyangoz!!!
Yapılan ilk toplantıda italya’daki 32 kentin yerel idarecileri bir araya geldi. Bu toplantıda Cittaslow Genel Koordinatörü seçilen Greve in Chianti Belediye Başkanı Paolo Saturnini, hareketin neden ve nasıl başladığını şöyle anlatıyordu; “Amerikan hayat tarzı şehirlerimizi istila etti. İtalyan kentleri tek tip bir görünüme büründü. Bu şekilde bir küreselleşmenin önüne geçmek istedik.”
Sohbeti hatırlamak için…
‘Hareket’ mücadele edilmesi gereken ilk hedefi, ‘fast food’ olarak belirledi. Çünkü bir toplumun beslenme alışkanlığının değişmesi sadece sofralarla sınırlı kalmıyor tüm hayatı değiştiriyordu. Hızlı yemek yeme derdine düşenler; aileleriyle, dostlarıyla aynı masada bir araya gelmiyor, sohbet alışkanlıklarını, misafirperverliklerini ve geleneklerini kaybediyorlardı. Cittaslow üyesi kentler, 1989 yılında İtalyan aşçıların başlattığı ‘slow food’ hareketine destek verdi. Karar kesindi: ‘Sakin Kent’lerde, yemekler atıştırılmayacak, özenle kurulan sofralarda lezzete sohbetler eşlik edecekti. Yerel kimlikler canlandırılacak, harekete üye kentler yılda en az bir kez toplanacak, yıllık faaliyetler masaya yatırılacak, sonraki yıllar için gerekli düzenlemeler yapılacak, harekete yeni üye olan kentlere eğitim seminerleri verilecekti. Tüm ‘Yavaş Şehir’ler aynı logoyu kullanacak, şehrin karakteristik özellikleri korunacaktı. Ve tabii ki çevreyle içiçe bir şehir hayatı yaratılması için politikalar belirlenecekti. Yani, çöpler geri dönüşümle ekonomiye faydalı hale getirilecek, sokaklar ve parklar ağaçlandırılacak, korna sesleri ve alarmlar kontrol altına alınacak, bisiklet gibi çevreci araçların kullanımı teşvik edilecek, televizyon antenleri ve neon ışıklı reklam panoları kaldırılacaktı. Kararlar bununla sınırlı kalmadı. ‘Sakin Şehir’lerde üretilecek gıdalar da doğal olmalıydı. Sebze ve meyveler organik yollarla üretilecek, yerel ürünler ve lezzetler korunacak, insanların geleneksel ürünleri ve yiyecekleri rahatça temin etmesi sağlanacaktı. Neredeyse imkansız gibi görünen bu prensipler hızla hayata geçirildi. Ve Cittaslow Hareketi üyesi kentler, çabalarının karşılığını aldı. İnsanlar egzoz dumanı yerine çiçek kokularını içlerine çekebilecekleri, korna sesleri yerine kuş sesleriyle uyanıp, birbirinden lezzetli yiyecekleri tadabilecekleri, tarihi ve doğal güzellikleri korunmuş bu şehirlere akın etti. Cittaslow hareketi ikinci yılında 37 şehirde yaygınlaştı. Şimdi ise dünyanın ig ülkesinde 129 kent bu Birliğin üyesi oldu.
Seferihisar başı çekti! Bu alternatif şehircilik anlayışı, turizme de farklı bir boyut kazandırdı. Tabii ki Türkiye de bu harekete kayıtsız kalamadı. Ilk adımı atan ise Izmir’in Seferihisar ilçesi oldu. Cittaslow hareketinin 59 prensibini hayata geçiren Seferihisar, 2009 yılında ‘Sakin Şehir’ logosunu kullanmaya hak kazandı. Seferihisar, 50 kilometrelik kıyı şeridiyle, mandalina bahçeleriyle, Teos ve Sığacık antik kentleri, modern yat limanı, lezzetli deniz ürünlerinin servis edildiği restoranları ile hem bugününü doyasıya yaşayan hem de geçmişine, tarihi ve kültürel değerlerine sahip çıkan bir ilçe…
5 sakin kentimiz daha oldu Cittaslow hareketi Seferihisar’daki günlük yaşamı çok değiştirmediyse de bölge insanının gelirine büyük katkı sağlandı. Büyük şehirlerin kaosundan kaçmak isteyenler, Türkiye’nin ilk ‘Sakin Şehri’ne akın etti. Bu gelişmeler ulusal ve uluslararası basında yer bulurken, 4 yerleşim bölgemiz daha Seferihisar’ın öncülük ettiği bu harekete katılmak için kolları sıvadı. 2011 yılının Haziran ayında Polonya’nın Lidzbark Warminski Kenti’nde düzenlenen CittaslowGenel Kurulu’nda Muğla’nın
Akyaka beldesi, Aydın’ın Yenipazar,
Çanakkale’nin Gökçeada ve
Sakarya’nın Taraklı ilçeleri ‘Sakin
Şehir’ unvanına layık görüldü.
Doğal yaşam cenneth Akyaka
Muğla’nın Ula lçesi’ne bağlı Akyaka Beldesi, doğa aşıkları için kelimenin tam anlamıyla bir cennet. Akyaka, florası ve faunasını koruyarak, sıradan bir balıkçı köyünden ‘Cittaslow’ logolu bir turizm cennetine dönüşmüş. Sadece Gökova Sazlığı’nda aralarında flamingolar ve pelikanların da bulunduğu yüzlerce kuş türüne ev sahipliği yapan bu güzelim belde, mimarisi ile de dikkat çekiyor. Beldenin mimari kimliğinin şekillenmesinde ise dünyaca ünlü mimar Nail Çakırhan’ın büyük emeği bulunuyor.
Efeler Diyarı’nın incisi: Yenipazar
Aydın’a bağlı Yenipazar ilçesi ise, Büyük Menderes Havzası’nın ortasında kalan yemyeşil bir rüya beldesi. Baba Dağı’nın ormanlarla kaplı eteklerindeki bu şirin ilçenin tarihi 4 bin yıl öncesine dayanıyor. Orthosia Antik Kenti’nde yapılan kazılar, ilçe merkezinin MÖ. 2000’li yıllardan bu yana insanoğluna ev sahipliği yaptığını gösteriyor. Osmanlı döneminden bu yana ilçe merkezinde kurulan pazar ilçeye adını vermiş. Bu minik ve sakin cennette, halen yerel ürünlerin satıldığı pazarı gezmek, çam kokuları eşliğinde uzun yürüyüşler yapmak ‘yuvalaça’, ‘oklavadan sıyırma’, ‘tatlı tarhana’ gibi yerel lezzetleri tatmak mümkün. Organik Iezzetler için Gökçeada
Türkiye’nin en batı noktasında yer alan Gökçeada, Türkiye’nin en nezih ve sakin turizm beldelerinden biri. Kış aylarında 156, yaz aylarında ise 250 civarında pansiyonun hizmet verdiği Gökçeada, doğal güzellikleriyle olduğu kadar lezzetleriyle de ünlü. Yeşille mavinin en güzel buluşmalarına tanıklık edebileceğiniz Gökçeada’da sebze ve meyvelerin tümü organik. Burada zeytinler doğal yollarla salamura ediliyor, zeytinyağları geleneksel yöntemlerle üretiliyor. Şaraplar, hormonsuz üzümlerden geleneksel yollarla imal ediliyor.
Masal gibi bir ilçe: Taraklı Sakarya’ya bağlı Taraklı ilçesi, Anadolu mimarisinin birbirinden güzel örnekleriyle tam bir masal beldesi. Geçmişi bin yıl öncesine dayanan ve antik dönemlerde Daeblis, Dablis Doris gibi isimlerle anılan Taraklı, 7 bin yılı aşan geçmişiyle Hitit, Frig ve Bizans imparatorluklarından izler taşıyor. Bugün birbirinden güzel evleri ve yerel lezzetleri ile ünlü alternatif bir tatil beldesi.
Sakin şehir turizmi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder