ölüdeniz
Fethiye denince aklınıza neler gelir? Bir yeryüzü cenneti diye nitelenebilecek Kelebekler Vadisi.. Hem su altı zenginlikleriyle hem de plajıyla unutulmazlar arasına giren Ölüdeniz… İnsana bambaşka bir gezegende yaşadığı duygusu veren Saklıkent Kanyonu… Ve güneşe uçarken kanatları eriyen İkarus’un kenti Daidala…
Peki, aklınıza “ismi nereden geliyor” sorusu takıldı mı hiç? Bu benzersiz i içenin özelliklerine geçmeden, yazımıza, işte bu soru ve benzersiz yanıtıyla başlayalım. Çünkü ilçenin adı, tam da özelliklerine uygun bir seçimle konmuş. Çağımızın karus’u diyebileceğimiz bir pilotun, Fethi Bey’in adı verilmiş. Tayyareci Fethi Bey, Türk havacılık tarihinin ilk şehidiydi. Uçağı Şubat 191 4’te, istanbul’dan skenderiye’ye giderken Şam yakınlarında düşmüştü. Ölümü öylesine büyük bir üzüntü yaratmıştı ki, adına ağıtlar yakılmıştı. Cumhuriyet sonrasında da unutulmadı Tayyareci Fethi Bey. Onun adını ve resmini taşıyan pullarla hatırası yaşatıldı. Yetinilmedi, adı sonsuza kadar yaşasın diye, 1934 yılında adının bir yere verilmesi kararlaştırıldı. 0 güne kadar “Meğri” diye bilinen ilçede karar kılındı. Gökyüzünü, güneşi, özgürlüğü simgeleyen bütün özellikleriyle belki de en uygun yer seçilmişti. Meğri, artık Fethiye, yani “Fethi Diyarı” olarak anılacaktı.
Uygarlıkların vatanı
Fethiye’nin tarihi, MÖ 3 binli yıllarda kurulduğu sanılan antik Telmessos kentine kadar uzanıyor. Kent, MÖ 362’de Likya’ya katılmış. Ardından sırasıyla Pers, Selevkos, Lagos, Pergamon (Bergama), Roma, Bizans ve Menteşoğulları’nın yönetimi altına girmiş. 1424’te de Osmanlı topraklarına katılmış. Bu tarih yolculuğu, olağanüstü güzellikteki tabiatıyla birleşince Fethiye’yi sıradan bir turizm merkezi olmaktan çıkartıyor. “Ölmeden önce görülmesi gereken” mekanlar listesinin başlarına yerleştiriyor. Fethiye’den söz edince, elbette tek bir yeri görmekten söz etmiyoruz. Zira, o kadar çok gezecek görecek yeri var kil
Örneğin Af Kule. Burası tertemiz deniziyle özellikle dalış için ideal. Kısık Koyu’nun batısında bulunan Af Kule’ye gitmek için,Ölüdeniz’den kalkan teknelere binmeniz ya da bir araç kiralamanız gerekiyor. Ama gittiğinizde göreceğiniz manzara bu yola değiyor. Su altı zenginliği ise, dünyanın en ünlü dalış destinasyonları ile yarışıyor.
Antik kentler diyarı
Eski adı Levissi olan Kayaköy ise Likya!ılar döneminde Karmilassos’un karşısındaki tepenin eteklerinde “ kurulmuş olan biryerleşim bölgesi. Türk ve Yunan hükümetleri arasında imzalanan Lozan anlaşması gereği yapılan nüfus mübadelesi sonucunda, Kayaköy’de yaşayan Rum halkı ile Batı Trakya’ da yaşayan Türk halkı karşılıklı olarak yer değiştirmişler. Mübadeleden Önce Rum nüfusunun yaşadığı bu evler, koruma altına alındıkları için yerleşime kapalı tutulmuş. Bu köy günümüzde Türk Yunan ilişkilerinde dostluk ve barışın simgesi haline gelmiş.Kayaköy evlerinin en belirgin özelliklerinden biri de birbirinin manzarasını kapatmaması ve ışığını kesmemesiikişer katlı olan bu taş evlerin giriş katlarında yağmur sularının toplandığı yeraltı sarnıçları var. Kayaköy’de kökboyası tekniği ile elde edilmiş renklerle yapılan kaya halılarını ve burada yetiştirilen üzümlerden yapılmış şarapların sunulduğu şarap evlerinin ürünlerini görmek ve satın almak da mümkün. Fethiye’de görülecek bir diğer önemli yer Tlos antik kenti. Taş kemerden yapılmış kapılardan geçip kemerli yollardan ilerleyerek Roma hamamlarına ulaşılıyor. Ayrıca bir de, zamanında sadece konser ve
gösteri için kullanıldığı anlaşılan amfitiyatro bulunuyor. Tlos antik kentini gezip yorulduktan sonra civardaki Yaka Park’ta dinlenebilirsiniz. Burası asırlık çınar ağaçları arasına kurulmuş bir doğal park. Tereyağında kızarmış taze alabalık buradaki restoranların alamet-i farikası.
Bir başka gezegen gibil Fethiye’ye gidip de Saklıkent’i görmeden dönmek olmaz. Akdağ’ın eteklerinde bulunan ve kelimenin tam anlamı ile bir doğa harikası olan Saklıkent Karıyonu’na Fethiye-Antalya karayolu üzerinden ulaşılabilir. Saklıkent’in en önemli özelliği binlerce yıl evvel jeolojik bir çatlama ile oluştuğu tahmin edilen kanyonun burada bulunması. Jeolojik “aktivite” sonucunda Saklıkent’i kanatları altına alan dağ ikiye ayrılmış ve bugünkü Saklıkent Vadisini oluşturmuş. Ortalama 200 metre yükseklikte olan bu vadinin genişliği 20 ila 30 metre arasında. Tabanı normal bir dere yatağından farklı olarak sarp kayalarla ve büyük taşlarla kaplı olduğu için kanyon içinde yürümek oldukça güç. Ancak kendine güvenip de deneyenler için unutulmaz bir keyif.
Kanyona girdikten sonra dünyadan kopuyorsunuz adeta. Çağımızın bütün sesleri dışarda kalıyor ve onların yerini müthiş bir gürültü ile akan Karaçay’ in sesi alıyor. Güneş ışınlarının giremeyeceği kadar dar ve yüksek olan kanyonun derinliklerinde dışardaki sıcaklığı da unutuyor ve serinliyorsunuz. Buraya kadar gelmişken Araksa harabelerini görmek isterseniz, Ören köyü sınırları içerisinde yer alan bu antik kenti ziyaret edebilir, Bizans Dönemi’ nden kalma surları, hamam, su kemerleri, amfitiyatro ve Likyalılar’dan kalma kaya mezarlarını görebilirsiniz. Kragos Dağı’nın yamaçlarına kurulmuş Sidyma antik kenti de mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Sidyma da diğer Likya kentleri gibi yüksek bir tepede kurulmuş. Kalıntıların çoğu Roma Dönemi’ne ait olan Sidyma, bu dönemde büyük gelişme göstermiş. Amfitiyatrosu, sarnıçları, imparatorlara ve Artemis’e adanmış olan ve çok az kısmı ayakta durmayı başaran hamam kalıntıları, köyün kuzey kısmında kalan Likya anıt mezarları ve Dodurga Köyü’nün tarlalarına kadar uzanmış olan çok sayıda gösterişli lahit mezarları var.
Güneşe uçan ikarus
Burada çok sayıda antik kalıntı var ama en ilgi çekenlerinden biri Fethiye’ye 22 km uzaklıktaki inlice Köyü yakınlarında bulunan ve kayalara oyularak yapılan mezarlardan oluşan Daidalos kenti ve kaya mezarları. Daidalos kenti, dünyanın en ilginç ve “bilinen” efsanesinin de yurdu. Efsaneye göre Daidalos’un oğlu İkarus ünlü bir avcıymış. Birgün babasından, avladığı büyük bir şahinin tüyünden kendisi için iki kanat yapmasını istemiş. Babası da uçma sırasında rehberlik etmek amacı ile kendisine de bir çift kanat yapmış. Birlikte Daidalada yüksek bir uçurumdan havalanmışlar. Fethiye Körfezi ve İnlice Ovası üzerinde uçmuşlar. Bu sırada İkarus babasının “yükseklerde uçma kızgın güneş kanatlarını yakar” öğüdünü unutup güneşe doğru yükselmeye başlamış. Ve efsane bu ya, güneşin sıcaklığıyla kanatları tutan sakız ve balmumu eriyince karus mavi sulara düşmüş.
İkarus, çağlar boyunca insanoğlunun uçma, gökyüzüne erişme sevdasının simgesi olmuş. Bugün, bir başka gökyüzü sevdalısının adını taşıyan Fethiye, sanki her ikisinin de anısını yaşatıyor. Yamaç paraşütü yapanlar gökyüzünde süzülüyor… Rüzgar, suyun üzerindeki paraşütleri şişiriyor. İster bizzat deneyin, ister sadece seyredin, Fethiye’de denizle gökyüzünün mavisi bambaşka bir güzellikte buluşuyor.
Her gün yenilenen bir deniz Ölüdeniz
Fethiye, her köşesiyle insanı şaşırtan bir tatil beldesi. Ama, belki de en şaşırtıcı yeri, kendisini her gün yenileyen denizil Ölüdeniz, adı üstünde sakin, dalgasız, sığ bir deniz. Ama suyu son derece temiz, berrak. Çünkü Ölüdeniz gözle görünmeyen üç yolla kendisini hemen her gün yeniliyor. Bunlardan ilki, Ölüdeniz’de mevcut yoğun kaynak suyu çıkışları, dipte içeriden açıkdenize doğru bir akıntı yaratıyor. İkincisi, bu kaynak sularının yarattığı tuz farkından dolayı açıkdenizden içeriye ve dışarıya devamlı bir sirkülasyon oluşuyor. Üçüncüsü ise gel-git etkisi ile iki-üç günde bir, deniz ortalama yarım metre yükselip alçalıyor. Bu da büyük miktarda deniz suyu giriş ve çıkışı sağlayarak denizi temiz ve serin tutuyor.
Ölüdeniz1n hikayesi
Eski çağlarda buralardan geçen gemiler açıkta demirler ve içme suyu almak üzere kıyıya sandalla çıkarlarmış. Bir gün yaşlı bir kaptanın genç, yakışıklı oğlu su almak için koya çıktığında güzel mi güzel Belcekız’ı görmüş. Görür görmez de vurulmuş. Kızın yüreğine de ateş düşmüş ama delikanlı suyu alıp dönmek zorundaymış. Gemi uzaklaşıp gitmiş. Belcekız, o günden sonra hep kıyıyı kollamış. Delikanlı da geminin buralardan her geçişinde su almaya gelmiş. Bir gün gemi buralardan geçerken fırtına patlamış. Genç, babasına burada korunaklı, havuz gibi bir koy olduğunu söylemiş. ihtiyar ise oğlunun gönül macerasını bildiği için oğlunun sevgilisini görmek uğruna gemiyi parçalamak istediğini sanmış. Dalgalarla birlikte kavga da büyümüş baba oğul arasında. Gemi tam kayalıklara çarpacakken kaptan bir kürek darbesiyle oğlunu denize atmış. Ancak o sırada da denizin dönerek çarşaf gibi bir koya girdiğini görmüş. Oğlan orada ölmüş. Kayaların üzerinde sevdiğini bekleyen Belcekız da kendini kayalardan atıp ölmüş. işte o gün bu gündür kızın öldüğü yere Belcekız, oğlanın öldüğü yere Ölüdeniz denmiş.
Fethiye